27 Aralık 2021 Pazartesi

Dost acı söyler

Nanköre nankör diyememek en büyük nankörlüktü yaptığın kendine. Kendini çekip söylemediklerin en büyük yüktü kendine yüklediğin. Karşılık beklemeden yaptığın iyiliklerdi ayağına vurduğun prangalar. İçine çektiğin duman değil içine attığın kırgınlıklarındı ciğerlerini solduran. Kavga etmekten yorulduğun için kaçtığın her bir kavga mağlubiyetindi seni geceleri uyutmayan. Başkalarının gözünün içine baktığın kadar bakmadın kendi yüzüne, hiç dikkat etmedin kendi gözünde ne kadar değerin kaldığına.

İnsanın her hatasını her yenilgisini her ayıbını anlattığı bir arkadaşı vardır. En yakını değildir ama senin hakkında ne düşündüğünü en umursamadığı bir Arkadaşı. Ve bir gün gelir hayatta yeni bir sayfa açmak istediğinde, geçmişe sünger çekmek istediğinde, her şeyi unutmak istediğinde o arkadaşınıda gömer geçmişinin yakasını bırakmadığı hataları ile beraber. İşte gün gelir sensindir artık kendinin o arkadaşı. Kendin hakkında ne düşündüğünü umursamadan hareket edersin bazen. Ama her iyi arkadaş gibi sende bazen kendine acı söylersin. Fakat sorun şudur artık yeniden başlama şansın kalmaz silemezsin kendini geçmişin ile beraber.

 Dönülmez bir yola girdiğini yolun ortasında anladığında yolun güzelliğine ikna etmeye çalışırsın kendini. Bazen yol kenarında mola vererek kaçmaya çalışırsın gerçeklikten, bazen başarılıda olursun ama ne olursa olsun o yolu gitmeye devam edeceksin. Çünkü sen yolun çilesine aşıksındır, çünkü başka seçeneğin kalmamıştır, çünkü aşksızda hani, ne bileyim, yaşanmıyor hani.


15 Kasım 2021 Pazartesi

Ben ben olmasam

Ne acıydı anlattığını en sevdiğinin anlamayacağını bilmek ve yine her seferinde yeniden denemek. Yılmamak elde değildi fakat yılmak da okadar acı veriyordu. Yılamıyordum duramiyordum durduramıyordum dilimi. Dilim durdursa içim içimi yiyordu. Nasıl bir çile yanlış olduğuna kalıbımı basacağım gerçekleri doğruymuş gibi dinlemek hatta ve hatta teyit etmek. Kaç kere parçalanıyordu içim sırf uğruna düşünmeden can verebileceğim bir ağızdan duyduğum şeyleri onun kalbini kırmamak için doğru sayarken. Kaç kere geliyordu içimden durun susun hiç bir şey öyle değil demek. Fakat desem n'olacak kim kime bildiğinin yanlış olduğunu kabul ettirebilmiş. Zaten kabul edecek olsa yanlış bilmez en baştan. Yaşadığını yanlış anlayan duyduğunu nasıl doğru anlayacaktı? Avare olsam keşke iki cümle kurmaktan aciz, veya gamsız olsam gördüğüne göz yumabilen. Sinirli olsam kimse uğraşmak istemese benimle, veya korkak olsam ben uğraşmasam kimseyle. Kısaca siz siz olunda keşke ben ben olmasam.

7 Kasım 2021 Pazar

Kendinden vaz geçenler

Ne kadar aç kabul görülmeye ne kadar istiyor sevilmeyi. Ama olmuyor doymuyor yetmiyor kabul edenler doyurmuyor sevenler. Aç çok aç ilgi istiyor ne pahasına olursa olsun varlığının fark edilmesini istiyor. Taviz veriyor, kendinden taviz veriyor, çoğunluğun ilgi gösterdiği özellikler ekliyor kendine. Yetmedi kimsenin beğenmediği özellikleri atıyor üstünden, kendinden vazgeçme pahasına. Yine yetmiyor olmuyor kimse fark etmiyor bu çırpınışını, kimse hayran hayran bakmıyor ona, Artık her türlü ucuzluğa hazır her birini yapabilir. Söz ettirecektir kendinden iyi veya kötü umurunda değil. Ve başarıyor artık herkesin gözleri üzerinde her isteyenin istediği şekle bürünüyor. Çok mutlu çok. Yani çok mutlu olması gerekiyor fakat olamıyor, anlamıyor. O kadar seviliyor, o kadar arzulanıyor ama neden o kadar mutlu değil? Anlamıyor arıyor, sebebini arıyor. Acı gerçeği çok geçmeden fark ediyor. Sormamıştı kendine hiçbir zaman ne istediğini. Bilmiyordu tanımıyordu kendini artık. Kendisi yoktu artık, bulunduğu ortamda en ilgi çekici şekli alan bir varlıktı artık o. Doyumsuz ve mutsuz fakat sevenleri sonsuz.  Her daim aranan her daim yalnız. Her zaman en değerli fakat bir o kadar içinde kıymetsiz. En çok arzulanan ve en çabuk doyulan. Rengarenk bir ömür ve dibine kadar karanlık bir son. Savaşarak istediği zirvede fakat gözü geri dönemediği yolun başında. Dünyanın en mutsuz gülen yüzü.

Çünkü.

Kendinden vaz geçenler kendini asla affetmez.


26 Ekim 2021 Salı

Gereksiz Özlem

Nemli bir ortamda korunaksız kalan demir paslanır, deniz seviyesinde su 100 santigrat derecede kaynar ve her insan doğduğu andan öldüğü ana kadar her saniye ayni miktarda biraz çürür. Lakin bazı anlar vardır bir saniyede hatta bir salisede bir insan tamamen çürütür, kalbi atmaya devam etse de ciğerleri çalışsa da o aslında çürümüştür. Bazı şeyler vardır bilim ölçemez, göz göremez, kulak duyamaz ama gönül hisseder. Öyle bir anın ne zaman geleceği meçhul lakin bir gün geleceği kesin. O vakte kadar her anın kıymetini bil, her iyi ve hatta kötü zamanın bir gün son bulacağını bil ve tadını çıkar. Gün gelecek bütün sevdiklerin gidecek ya da sen gideceksin, uykunda görsen kabustur diyeceğin bütün ayrılıkları yaşayacaksın. Sevdiğin günün de sevildiğin gününde sayısı kısıtlı. 

Boşa harcama vaktini, şu an bunları okumaya dahi harcama vaktini, değmez okumana, fakat ben yazmasam olmazdı. Boğulurdum basitçe kendime ettiğim yalanların içinde. Atlardım bir kez daha o uçurumdan melankolik ruhumun derinlerine. Nasılda çekiyor beni karanlık, mutsuzluk, nasılda cilve yapıyor çaresizlik. Kaybedecek bir şeyinin olmaması, ardından ağlayanın olmayacağını bilmek, kaybolsan arayacak birinin olmaması... nasılda cezbediyor o özgürlük. Şikâyet ettiğim yalnızlığımı özlüyorum içinden kaçtığı kafesi özleyen bir muhabbet kuşu gibi. Hiçbir mahkûm demir parmaklıkları özler mi? Alışılmış çaresizlik benimkisi. Biliyorum berbat biliyorum acı biliyorum sonu yok ama lanet olsun özlüyorum kimi geceleri o umutsuzluğu. Delirdim mi ben? Allahtan belamı mı diliyorum? Anlamsız olduğunun o kadar farkındayım ki deli teşhisini kendim koyuyorum kendime aklı selim bir şekilde. Huzur içinde huzursuz oluyorum kaybetme ihtimali geliyor durduk yere aklıma dengem kayıyor. Güzel günler geçirdikçe bir gün sonu gelir mi acaba korkusu artıyor içimde. Yalnızlığa tüpsüz dalarken yoktu bu endişeler, her şeyden umutsuz günü kurtarmaya çalışan bir serseri iken yoktu bu kaygılar. 

Ne zormuş mutlu olmak? Mutlu kalmak. Hiç olmadığı kadar saçmalıyorum farkındayım. Başkasına bu kadar yapıcı kendime gelince neden bu kadar kırıcı oluyorum sorma, sen hiç sorma bunu çünkü sende benim gibi olmasan okumazdın buraya kadar. Alırdın ilk kısımdan motivasyonu kaçardın ama kaldın çünkü sende biraz arabesksin kabul et. Sapla samanı ayırdığımıza, pervasızca farkındalıklarının eksikliğinden ötürü şartsız mutlu olabilen insanlardan kendimizi üstün görüp kendimizi tatmin ettiğimize ve aslında içten içe o insanların hayata karşı pozitif duruşlarına gıpta ile baktığımıza göre burada kapatabiliriz. Değmez çünkü bu kadar iç savaşa hayat kısa kendinizi affedin. Bende deneyeceğim...


19 Temmuz 2021 Pazartesi

Kurtardığın Kahraman

Senden önce.

Ben bir nankörüm. Farketmem zaman aldı. Yakıştıramıyor insan kendine ama biliyor içten içe. Nankörlüğüm ne açgözlülüğümden nede vefasızlığımdan. Sorunlardan kaçmamdı benim nankörlüğümün sebebi. Kaybetmekten korktuğum insanları oldukları gibi kabul edip onların olmamı istediklerini adam olmaya çabaladım herzaman. Onları mutlu etmeye çalışırken mutsuz oldum hep ve ne olursa olsun beni terketmeyeceklerini bildiğim insanlara yıktım tüm ihaleyi. Nasıl nefret ettim kendimden bunu farkedince. Nasıl aşağılık bir insanım ben, yüzüme tükürmek istedim utandım kendimden. Kaypak ruhum dik duramayan karakterim, bendim bu kabul ettim güçsüzüm ben. Dik duramadım hayatım boyu sonunda kazanacağıma emin olmadığım hiçbirşey de. Akılcılık olarak nitelendirdim kendimce bunları ama ben düpedüz bir korkaktım.
Nasıl bir duygu bu delireceğim bana nasıl dayandılar bu nasıl bir sevgiydi. Ben kendime dayanamazken. Peki neydi sonuç? Neydi bunca muhasebenin sonu? Ödeyip kalkmak gerektiğinde o dünya denilen masadan hangi yüzle bakacaktım masada kalanlara? Bir ömür vardı hala önümde, bir hayat. Değişmeliydim, ama nasıl? Belkide göze almalıydım kaybetmeyi. "Kaybetmeyi göze alamayan asla kazanamaz" gibi bir cümle vardı sanki hatrımda bir yerden duyduğum. Peki ya ben yapabilecek miydim bunu? Kaybetmeyi göze alabilecek miydim. Bir kararın ardında durabilecek miydim? Doğrusu bilmiyorum bilmekte istemiyorum. Ilk defa sonunu düşünmek istemiyorum birşeyin. Düşündürmek istiyorum. Hem sonunu düşünen kahraman olamaz öyle değil mi?

Senden sonra.

Ben böyle düşünürken böylece umutsuzken kendimden. Kapanmışken kendi karanlık kışıma. Artık benim bile dönüp bakmadığım karanlık ve soğuk bir zindandan farksız olan kalbime sen hangi cesaret ile girdin?
Nasıl doğdum küllerimden ben? Nasıl yaptın bunu? Gözümü nasıl döndürdün ki ben seninle sonunu göremediğim bir uçurumdan el ele atlarken dahi mutluydum?
Bu nankör kaypak adamdan nasıl bir kahraman yarattın?
Umuda dair ilk cümlelerimi yazdırdın sen bana.
Seninle anladım ki bu eller mutluluktan da yazabiliyormuş. Seninle anladım ki acıda sevdaya dahil olduğu gibi mutlulukta sevdaya dahilmiş. Hayatımda yaşadığım en büyük acıyı dahi seninle yaşadığım için şükür ediyorum aklım almıyor. Şimdi düşünüyorum da sanki sen hep vardın, sanki bu dünyaya gelmeden evvel biz biliyorduk birbirimizi. Sanki ben hep seni aradım başka suretlerde. Ne tuhaf en kararlarımdan emin olmadığım dönemde senin hakkında bir an bile tereddüt yaşamamam? Her canım yandığında yada her sevindiğimde annesine koşan küçük bir çocuk gibi ilk sana varmak istiyorum. Yalnızlığa metiyeler düzmüş bu adama naptın sen? Ne yaptıysan da iyiki yaptın iyiki varsın. Ruhuma karışan kadın.

22 Ocak 2021 Cuma

Biz Pişmanlık biriktiririz

Hayatımda ilk defa tatdığım bir duyguyu kavrayamadan kaybetmenin üzüntüsü ile yazıyorum bu gece. Nedense böyle zamanlarda akıyor heceler aklımdan gözümün önüne gecenin karanlığında. Durgunlaşıyorum ve düşünüyorum kaybetmesem nasıl devam ederdi hayat. Daha çok kıymetini bilir miydim? Sanmam. Anlamazdım herhalde nekadar ihtiyaç duyduğum bir anda geldiğini eğer gitmeseydi ihtiyaç duyduğum anda. Pişmanlıklar biriktiriyorum gece uykusunda koynuma alıp yattığım. Ve her pişmanlık biraz daha uzaklaştırıyor beni kendimden. Az kaldı aynada kendime tahammül edememe, belkide kendi sesime bile tahammül edemem günün birinde kim bilir. Hatta bu yazdıklarıma bile tahammül edemem belki bir gün, yine pişman olduğumda...