Bir gün yine çarşıdan dönerken kulübesine yakın yerde baygın bir kız buldu Meftuh. Kasabaya kadar taşımayacağı için kulübesine götürdü sedirine yatırdı. Kız belli ki ondan bir kaç yas büyüktü ayrıca hiç görmediği kadar güzel giyinmişti. Kız kendine gelene kadar Meftuh okuduğu kitaplardan esinlenerek hayaller kurdu. Mevsimlerden son bahar olduğu için aksama doğru hava bir hayli soğuktu. Meftuh sobayı yaktı dibine oturdu sahibi olduğu tek paltoyu uyuyan güzelin üzerine serdi. Kıza bakarken soba başında uyuya kaldı Meftuh, gece uyandığında bu sefer uyuyan güzel uyanmış ona bakıyordu. Göz göze geldiler sessizlik çöktü ikisi de ne diyeceğini bilemiyordu, söze kız girdi "sen kimsin" dedi, "ben Meftuh" dedi bizim ormancı. Yine bir sessizlik hâkim oldu kulübeye "sen?" çıktı Meftuhun ağzından. "Lavinia" dedi şaşkın güzel. İki yabancı oturuyorlardı ne soracaklarını nerden başlayacaklarını bilmeden. Meftuh annesinden sonra ilk defa birisiyle oturuyordu kulübesinde, içinde garip bir his vardı rahatsız olmuyordu ama tedirginlik vardı içinde. Lavinia biraz bulunduğu ortamı inceledi gözleriyle oturduğu yerden sonra tekrar Meftuha baktı ve "neredeyim ben?" diye sordu. Bu soru ardından birçok açıklamayı ve birçok soruyu da ardında getirdi. Her soruyla Meftuh biraz daha açılıyordu ve Lavinia onun korkulmayacak biri olduğunu anlıyordu. Meftuh hayatında ilk defa biriyle samimileş menin verdiği heyecanla her şeyini anlatıyordu. Sabaha kadar içini dökmüştü ikisi de birbirine ısınmıştı zarar gelmeyeceğini anlamışlardı birbirilerinden. Lakin Meftuh Laviniaya gece boyu nerden geldiğini nereye gideceğini ne zaman gideceğini sormadı, sormak ya da bilmek istemiyordu.
O geceden sonra bir süre geçmişti kış gelmişti artık. Sanki yeni tanışmış iki kişi gibi değil de birbirilerini hep tanıyan iki kişiymiş gibi hayatlarını beraber sürdürüyorlardı. Meftuh artık Lavinia sayesinde çok daha güzel yemekler yiyordu, kendisi artık çarsıda kazandığı paralarla daha fazla erzak ve kitap yerine Laviniaya elbiseler ve hediyeler alıyordu. Çarsıdan dönerken evde onun birilerini beklediğini bilmek onu mutlu ediyordu, geleceğe dair hayati boyunca hayal kurmamış ümitlenmemiş olan Meftuh artık nice hayaller kuruyordu. Lavinia istese ikisinin rahatça hayatlarını sürdürebilecekleri bir ev almayı bile düşünüyordu ileride. Onun için ormanı kulübesini her şeyini bırakmaya hazırdı. Yeteri yanında kalsın, Laviniayi değil karisi sevgilisi olarak bile hayal etmeye utanıyordu.
Güzel zaman çabuk geçer derler, artık 1 yıl geçmişti. Meftuh 18 yaşındaydı artık ama kendisini sanki 1 yastan daha fazla büyümüş gibi hissediyordu. Hayatında artık düşünmesi gerektiği bir insanın olması onu çok daha fazla olgunlaştırdığına inanıyordu. Artık yetim bir çocuk değildi, artık sorumluluk sahibi bir adamdı kendi gözünde. Lavinia ise Meftuhun bu hallerini tatlı buluyordu lakin ciddiye almıyordu, onun gözünde halan o bir çocuktu. Âşıktı Meftuh Laviniaya ve artık çekinmiyor utanmıyor bunu belli ediyordu. Lavinia hala ciddiye almıyordu çocukluk olarak görüyordu bu sevgi sözcüklerini. Şiirler yazmaya başlamıştı Meftuh Laviniaya eskiden okuduğu kitapların faydasını simdi görüyordu Meftuh. Lavinia şiirler hoşuna gitse de tedirgin olmaya başlamıştı, zira o Meftuha âşık değildi. Seviyordu ama âşık değildi, Meftuhun hayallerinin farkındaydı lakin kendisi de istiyor muydu bilmiyordu. Sonsuza dek hayatında yer almak istiyordu ama Meftuhun çizdiği rolde değil. Suçluluk duygusu sarmıştı içini, varlığı ile ümitlendirdiğini düşünüyordu. Acı dolu gözlerle bakıyordu ona artık.
Bir sabah Meftuh kaç zamandır satmayıp biriktirdiği kürkleri toplamaya başladı, amacı Laviniaya bunlara karşılık bir yüzük almaktı. Büyük gün bugündü topladığı kürkler kasabada sadece varlıklı kadınların taktığı yüzüklerden almaya yetecek kadar varlardı. Evlenme teklifinde bulunacaktı mutlulukları daim olacaktı. Bir şey söylemeden biriktirdiği kürkleri topladığını gören Lavinia düşünceli bakıyordu Meftuh ya, ama o gözleri mutluluktan kör olduğu için bunu fark edemiyordu. Kasabaya doğru yol almadan önce bir öpücük kondurdu Lavinianin yanağına ve "seni çok ama çok seviyorum" dedi gözlerinin içine bakarak. Bu her zaman söylediği gibi değildi içinde anlam taşıyordu bunu hissetti Lavinia. Kasabaya vardı Meftuh omuzu kürk dolu hepsini masaya yatırdı ve karşılığında hangi yüzükleri verirsin dedi. Tezgâhtar en üst raftaki kutuyu indirdi ve içinden beğenmesini istedi. Taşlı bir yüzük seçti Meftuh, taşın mercan maviliği Lavinianin gözlerini anımsatıyordu ona. Yüzüğü aldığı gibi yola koyuldu bizimki ormandaki kulübesine doğru, bir tanesine doğru, sevdiğine doğru, aşkına doğru. Bir çocuk gibi seviniyordu öyle mutluydu ki önceden almayı planladığı çiçekleri bile unutmuştu. Yolun yarısında aklına geldi bir "olsun" çekti gülümseyerek. Yol boyu teklifinin provasını yapıyordu.
Kulübeye vardı ve bir heyecanla kapıyı açtı, ama içeride kimse yoktu. Sebze bahçesindedir diye düşündü ve kulübenin arkasına gitti, lakin orada da yoktu. Cevrede olabileceği her yere baktı hiç bir yerde yoktu. Belki oda arkamdan gelmiştir alışveriş yapıyordur diye tekrar koşarak kasabaya gitti bütün esnafa sordu hiç biri o gün Laviniayi görmemişti. Deli olacaktı başına bir şey gelmiş olmasın diye düşünerek aklında bin bir senaryo canlandırarak koşa koşa tekrar kulübeye gitti. Kapıyı açtı ve bu sefer içeriye daha dikkatli bir bakış attı, sedirin üzerinde bir mektup yatıyordu. Beyninden vurulmuşa döndü, diz çöktü ağlamaya başladı. En son annesi onu terk ettiğinde böyle ağlamıştı ciğerini parçalayarak. Mektuba hiç dokunmadı, hiç bir şeye dokunmadı sobanın kenarına oturdu yakmadı bile, soğukta ertesi sabaha kadar uyumadan bir aldığı yüzüğe bir sedirde yatan kapalı mektuba bakarak oturdu. Halen ağlıyordu lakin artık gözlerinden yaş gelmiyordu, gözlerinde yaş kalmamıştı. Nefret ve kin doluydu fakat neye ve kime karşı bilmiyordu. 2 gün geçirdi öyle orada oturarak. Düşünemiyordu aklındaki ses bile susmuştu, tek duyduğu midesinden gelen açlık sesiydi.
Ayağa kalktı birden, kendisi bile şaşırdı neden kalktığına. Vücuda sadece alışkanlıktan hareket ediyordu, çalı çırpı topladı geldi sobayı yaktı. 2 gündür soğukta elleri ayakları donmuştu hissetmiyordu artık vücudunun bazı yerlerini. Ateşi izlemek onda hipnoz etkisi yaratmıştı, duygusuz düşüncesiz bos bir kukla gibi ateşe bakıyordu. Birden aklına mektup geldi halen olduğu gibi yerinde duran. Eline aldı katli kâğıdı acarken ilk önce yazının sonunu gördü kocaman bir "Elveda" yazıyordu, açamadı kapattı tekrar gözyaşlarına boğuldu bir sinirle mektubu açık olan sobaya attı. Ufacık bir an sonra pişman oldu mektubun nasıl kül olduğunu izledi. İçinde bir şeyler öldü o gün Meftuhun.
Üzerinden yıllar geçti Meftuh artık hakkında kasabadaki çocukların korkulu masallar anlattığı kötü bakışlı kimseyle konuşmayan sakallı bir adam olmuştu. Adını kasabada herkes unutmuştu artık sadece ormancı olarak biliniyordu, belki de kendisi de unutmuştu ismini bilinmez. Tek bildiği şey Laviniadan önce onu mutlu eden şeyler artık onu mutlu etmiyordu. Sebze ekmiyordu artık, ormanda ihtiyacı olduğu gibi bazen de sırf sinir atmak için ağaç kesiyordu ve artık kitap okumuyordu. Sırf hayatta kalmak için avlanan bir varlığa dönüşmüştü.
Lavinianin gidisi ona daha önce ne kadar yalnız olduğunu göstermişti.
Lavinianin varlığı ise ona sevgiyi, aşkı, ilgiyi, alakayı, birliği göstermişti.
Lavinia ona asla bir daha sahip olamayacağı şeyleri öğretmişti.
Lavinia ona en büyük kötülüğü giderek değil hayatına girerek yapmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder