Ilhamı acı olan insanın hayatı iki dağanın arasına gerilmiş bir ipin üstünde cambazlık yapmaya benzer. Ayağı yalındır her adım acıtır kanatır ayağının altını. Kan kokusuna gelmiş aç aç düşmesini bekleyen akbabalar uzaktan izler gidişatı. Küçük yaşta öğrenirler acıya rağmen dengede durmayı herşeye rağmen sakin kalmayı. Çektiği acıyı yaşadığı tehlikeyi bilmeyenler zayıflık olarak görürler sakinliğini. Nezaman ki duruma alışır gibi olurlar sırtlarına gökten bir yük biner, dengesini alt üst eder aşırı ağırlıktan dolayı ip ayağını daha derin keser. Sendeler bazen düşecek gibi olur sakinliğini kaybeder. Ama düşmez bu tür insanlar çünkü inat onların en temel karakter özellikleridir. Kimi zaman başına bela açan çoğu zaman mutluluktan eden inat ama aynı zamanda hayatta yani ip üstünde tutan inat. Her yüklerinin artmasında bir sendeleme dönemi daha geçirirler herkes düştüğünü zannederken onlar geri toparlar. En güçsüz kaldıklarında akıllarına düştükleri zaman onlar yere çakılana kadar ki sürede duyacakları kahkalar gelir ve sınırlarını aşarlar. Ama en nihayetinde onlarda sadece ölümlü insandırlar. Yaşlanan, yorulan, beli bükülen, gözlerinin önüne kara perdeler inen. Gün gelir sırtlarındaki yükten duydukları yorgunluktan nereye adım attıklarını bile bilemeyecek göremiyecek hale gelirler. Ve işte o zaman bir zamanlar yakındıkları acı onların yörüngesi olur. Attıkları adım acıdığı sürece ayaklarının altından akan kanı hissettikleri sürece doğru adımı attıklarını anlarlar. Acı ilham vermeye başlar o andan itibaren. Yaşadıklarını hissettiren tek şeydir. Geldikleri yolu sembolize eder o acı. Gurur duyarlar çektikleri acılarla arkalarında bıraktıkları kan izleriyle. Dönüp geriyi düşündüklerinde ise acının hayatlarının başından beri yanlarından ayrılmayan tek şey olduğunu farkederler ve şikayet ettikleri günlere lanet ederler.